Nisan 2023

 Akşamlar ve kayısı ağacı

“bir gün daha biter”

 





Acaba bu sefer neyi unuttum. Duramadım nedense sen gittikten sonra. Bekleyemedim yarını, dönüyorum bu gece. Sen gittin bir yağmur başladı zaten. Türlü romantik benzetmelerle anlam yüklü metaforlar kurardım ama ben bir şey demeyeceğim bu sefer, her şey apaçık ortada. Gece ve yağmur bir garip eşitsizlik sunuyor asfalttan yansıyan trafik ışıklarına. Niye herkes dışarıda? Islanmıyor mu kimse? Herkes mi sürekli sürükleniyor ait olamayacağı başka bir şehre? Yanımdan beyaz saçlı bir kız geçiyor, izmaritini attı yere. Gözümün önünde yapma bari. Hiç mi bir sevdiğin geçmez bu sokaktan? Hiç mi düşünmezsin bu şehrin çocuklarını, kedilerini? Yine erkenden daha erken çıktım. Yanlış dolmuşa bineceğim şimdi kasten. Teknik olarak yanlış olmayacak tabii, yanlış dolmuşa binmişim gibi hissedeceğim. Benim için bir sorumluluk artık hata yapmak. Gömülü balkonlar gıcığıma gidiyor, görünce bir tuhaf oluyorum. Ayak sesleri bazen bir gidişten fazlasını ifade ediyor. Azıcık yürüyeyim de ıslanayım. Nasılsa pişman olurum.

 

Garın bekleme salonundayım. Birkaç yaşlı var, biri uyukluyor. Her gelen yatıp kalkabiliyor mu burada merak ederim hep. Neden hep yaşlılar olur tren garların bekleme salonlarında? Beklemek bu kadar vakit alır mı sahiden? Ve neden onların yanında hep ben olurum bir de? Şimdi ben yağmur muydum yoksa ateş mi? Sen hangisini bıraktın elinden? TCDD eski ufak dikdörtgen biletleri tedavülden kaldırdığından beri hiç yüzüm gülmedi. Bir ara neredeyse seksen bilet biriktirmiştim. Ne kadar da gafilane bir çabaymış meğer. İçeride bir at sineği var. Pencereyle halledemediği bir meselesi var gibi. Hatırladım, yağmurdum ben. Kimse sineğin sesinden rahatsız olmuyor. Sanki biri yanımızda sürekli yüksek sesle ağılıyor gibi nefes almadan. Herkes de onu görmezden geliyor. Anlıyorum seni sinek. Fakat elimden bir şey gelmiyor, affet. Bukowski’nin bir şiirini anımsattı bana. Isparta’dan geliyormuş tren, çok kalabalıktır şimdi. Neden hep bir ben üşüyormuşum gibi hissediyorum tren garlarında? Sahi, ben neden hep karanlıkta buralarda olurum? Sahi, ben aydınlıkta nerelerde olurum? Sen biliyor musun ben haftada kaç kere ütü yapıyorum? Dönüp dolaşıp vardığım yer yine bir tren garının bekleme salonu. O eski ahşap koltuklarında uyuyacağım kim bilir kaçıncı saat. Yağmur sen gittiğinden beri sürekli azalmakta lakin henüz tam olarak kesilmedi. Meteoroloji bu kadar iç içe olamaz metafizikle, kadere yoracağım. Kusuruma bakma. Ben gideceğim birazdan. O zaman ne hali varsa görsün yağmur. Diş fırçamı unutmuşum.

 

İzmir’in pis gecekondu tepelerinin selamlaması insanı ilk olarak, bu şehrin bana hissettirdiklerinin çok yerinde bir tenziri. Yine de insanı bilemediği güzelliktense tanıdığı pisliğe iten bir kuvvet var. Acaba kaç kere geldim bugün aklına. Sen benim aklıma ilk saatimi takarken geldin sabah. Sonra bakla kızartırken. Maydanoz ve nane toplarken de geldin. Komşunun çocuğuna eriklerin yemek için daha çok ufak olduğunu anlatırken geldin sonra. Evet, karnını ağrıtır. Kapının önünde biten iki lalenin sarı olmalarını dilerdim. Bir de o zaman geldin. Daha saat erken. Tahminimce birkaç kez daha gelirsin. Aidiyet zaten yeterince sorunlu bir hissiyat değilmiş gibi bir de bunun histerik izdüşümüyle uğraşıyorsun. Turgut Uyar’ın bir şiiri geldi aklıma. Erken kalkmalarımın koynunda hain bir yaşama arzusu var. İçtiğim suda seni tadıyorum. Yine de ucuz kurtarmışız paçayı diyorum. Neredeyse düşüyormuşum. Tam karşımda senelerdir yağlanmayan bir salıncak gıcırdayıp duruyor. Bir kadın çocuklarını almış okuldan, kocasıyla telefonda konuşuyor. Birileri bir yerde seni soruyor bir başkasına, duyuyorum. Balkonumdaki bayraktan rahatsız olan en az on kişi vardır. Duyduğuma göre çelik çömlek patlamış. Ben birkaç haftadır örgü örmeye inanılmaz bir istek duyuyorum. Sonu olmayan bir sefilliğe doğru sürükleniyorum. Hiç bu kadar haysiyetsiz, onursuz, şuursuz ve acınası hissettiğimi hatırlamıyorum. Sonunda büyük sırrı çözdüm. Bir kişi yalnızlığı, iki kişi aşkı var ediyor. Ya bir olmalısın ya iki. Bu ikisini beceremeyen bir üçüncüyü yaratıyor. İkiden fazlası da topluma dönüşüyor. Termodinamik bir, evrenin toplam enerjisi sabittir. Yalnızlık da içinde aşk da. Arttırıyorum, toplum da içinde. Sen neye dönüşmek istediğine karar verirsen eğer diğer ikisiyle bir ilişkin kalmıyor, bu da termodinamik iki. Bulutsuz bir hava, çorapsız bir çocuk ve son olarak gönülsüz bir gidiş. Termodinamik sıfır. İçim öyle bir daralıyor ki neredeyse kendimi sindireceğim.

 




Gülerken etrafa hoş kokular saçmak, sustukça kendi içinden taşmak, ağır adımlarla kaçmak. Benim yanlış anlaşılan sözcükler sözlüğüm senin güneş tarlası yüzünle başlar. Sokaklar için dükkanları ve isimleri neyse benim için de iltifatların odur. Halbuki sevsem bildiğim gibi, kimse çekiştirip durmasa kenarından köşesinden, dünya çok daha katlanılabilir bir yer olacak. Biri oturuyor vagonun diğer cam kenarında, aramızda kimse yok. Kalınca bir kitap var kucağında, nereden baksan daha yüz sayfası ya okunmuş ya okunmamış. Yanındaki boş koltukta ufak, işlemeli bir çanta. Askıları o kadar ince ki içine koyulanı pek taşıyamayacak, kopuverecekmiş gibi geliyor insana. Kucağındaki kitabı mesela, bir türlü çantaya sığdıramıyorum kafamda. Pencereden dışarı bakıyor küt saçlı kız. Yuvarlak bir gözlük takıyor. Uzun süredir kitap kucağında öylece açık ve o öylece dışarı bakıyor. Kitabın yenilgisine üzülüyor, kızın dirayetsizliğine imreniyorum. Sıkı tutunun, çok büyük laflar edeceğim şimdi. İnsan ömrü, olan ve olması gereken arasındaki bir kavgadan ibarettir. Olmasını istedikleriyse bu kavganın kaldırdığı tozdan kurtulma çabasıdır. Tahminimce kız, bu tozun içinde nefes almaya çalışıyor. Yalnız haberin olsun, ben bu kazdığın kuyulara düşmem. Açtığın bu çukurda hapsolmam. Cebinden çıkardığın o boşluk beni boğmaz bilesin. O boşlukla dost da olurum. Kilometrelerce, senelerce, ömürlerce yürürüm kıyısından. Bir an olsun da karamsarlığa kapılmam. Benim bedenim yıllar boyu umut etmekle tarazlandı. Yaşatan bir çift göz yaşattığı gibi öldürür de zannetme sakın. Bir şeyi öldürmek yaşatmaya benzemez. Aklına sokmak gibi de olmasın, bir şey ispat etmeye çalıştığım da yok. Bilinsin istiyorum. Havalar iyice yaza dönmeden bir iki kez daha yağmur yağsın istiyorum. Bir de seçim ikinci tura kalmazmış gibime geliyor. Ama herkes bilir ki ben yanılmakla doyururum karnımı. Dışarıda rüzgâr var. Davlumbazının ışığı yanıyor. Görmüyorum sanma. Gören gözler için nice gerçekler vardır. Necip Fazıl’ın bir şiirinden. Kendisinden de pek hazzetmem. 

Necip Fazıl'ın bir şiirinden değilmiş, Nisa Suresi'nde geçiyormuş. Neden böyle kalmış aklımda bilemiyorum. Necip Fazıl'dan hazzetmememle bir alakası yoktu zaten bu cümlenin. Değişen bir şey olmadı.

Yorumlar