Haziran 2023

 Son birkaç on yıla kadar koca bir hayat bile yetmezdi korelasyon ilişkisini anlamaya. Ama insan hayatta kalmak için anlamaya mecbur olduğundan tanrıları icat etti. Şimdi benim yaratacağım hangi tanrı kapayacak senin için kazıdığım yuvayı? Unutmayın ki uçurumdan atlamakla uçuruma itilmek arasında can alıcı bir fark vardır. Ayağımın kaymasının mesuliyeti bende olamaz. Uçurum bu kadar göz kamaştırıcıysa kabahat benim boynuma mı? Aklıma hiç gelmediğin bir günüm olmuyor. Bunun mesuliyetini de almıyorum. Sırf sana ayırdığım için kimseyi oturtmayacağım uzun bir süre layık gördüğüm tahta. Yoksa sana haksızlık etmiş olurum. Dahası seni gördüğüm cümlelere, boynunun sıcaklığına ve masandaki çatlaklara haksızlık etmiş olurum. Ben her ne kadar her yalpalayışımda bana haksızlık edildiğini düşünsem de bir numaralı kuralım buna karşı bir intikam arzusu beslememek olur. Hayatının boşluklarına denk düşen çıkıntılarımın törpülenmesine izin vermeyeceğim ne olursa olsun. Hiç farkında olmadan her gün yüzüne takındığın tebessümün için seneler süren savaşlar verecek olsam da biri ölecekse eğer bu savaşın şehidi olmak zorunda. Sen hiç bir şehri fethetmenin verdiği zafer tatminini yaşadın mı? Peki bir insanla bir şehir arasında kurduğun nedensellik seni kaç gün, kaç ay hapsedebilir kendi çıkmazlığına? Şehri ateşe vermekle determinizmi ateşe vermek arasında gidip gelirken kaç çakmak biter ortalama olarak? Bir parmak ucunu öpmenin hissiyatını hınca hınç hatırlamaya çalışan biri bir sokağın kaç köşesinden kaç kez vurulur? Güneş tarafından kaç yerinizden bıçaklandınız her sabah? Günlerin takvim yapraklarından ibaret olmadığını anladığınızda zaman algısı doğrusallığını kaybeder. Bir tebeşir izinin yağmurla duvardan silinmesi bir insanı uykusunda boğazlayamaz mı sanıyorsunuz? Diz çökülecekse ancak bu uğurda çökülecek olmalı. Yaklaşan alarmların kapatılışındaki serzenişi duvarlarından kazımalısın bayılıp kalmadan önce masanın başında. Sabah seni pis bir kahkahayla uyandırır bütün o büyük adam kararlılığıyla yoluna koyma inancının tepesinde oturarak. Duvarlarla kurduğunuz ilişki sinek ölülerinin bıraktığı izlerden daha fazlasını vadetmeli onlara. Yoksa sanmayasınız duvarlar üstünüze üstünüze gelmekle kalırlar. Ben koşarak uzaklaştıklarına da tanığım, yüzünü görüşümde tuz buz olduklarına da. Son bir soru soracağım. Yaptığınız en yanlış matematik hesabı neydi? Eksiğin tamdan fazla yer kapladığını deneyimleyerek öğrendiğinde insan bazı şeyleri düşünmeyi bırakıyor. Kimse hiç boşu boşuna sormasın, varlığının gerçekliğimin etrafında çizdiği çizgileri rasyonel bir zemine oturtamam. Ne kadar ararsam arayayım bu gezegenin hiçbir köşesinde yüzünün manzarasını bulamam. Çünkü sen mutlu olduğunda gök rengini bulur, dağdan bir rüzgar eser yüzüme doğru. Burnuma ıhlamur kokusu getirir. Sen mutlu olduğunda ben köyümü özlerim. Seninle ilgili hiçbir şey son olmayacak. Çünkü ben öleceğine asla inanmam.

 

“Niye aşk filmlerinin yönetmeni olarak kalmadın sanki?”

“Saçlarım beyazlaşıyordu, saçlarım. Beyazlaştıktan sonra içimi bi korku aldı, ölüm korkusu.”

 

 


Her gün daha fazla solduruyorsunuz toprağınızdaki çiçekleri

Bu sizleri mahvedecek kardeşlerim

Her gün biraz daha kuruyup çatlıyorsunuz

Bu da ön ayak olacak mahvınıza

Ellerinizden salkımsaçak kaya yosunları

Yüzlerinizden taş gibi salyangozlar

Ağır, mide bulandırıcı bir koku yayılacak mahzunluğunuzdan

Yaşarken rastgeleliğin korkunç bilinmezliğinde kılı kırk yararak

Duvar lekeleri gibi eşsiz olacaksınız

Duvar lekeleri gibi çirkin

Her gün daha fazla yolduracaksınız saçlarınızı yatağınızın altındaki deliye

Her gün vücudunuzda yeni bir çizik

Kimseler görmezsin inancınızla herkeslerin gözü önünde olma tutkusu

Sizleri herkes yapacak

Ne kadar yazık olacak

Bugününüzün mesuliyetini yıkamayacağımız masumiyet karinesi çocukluğunuza

Oysa naftalin kokan tığ işleri kalmıştı hatıralarında

Kristal bardaklarda yüzünün yansımaları

Mesela bir ağaç dalı pencereye vurmakla mükellef

Ya da otuz iki numara spor ayakkabı patlamakla yükümlü

Ağır ağır kararmalı umutlar bugün

Sineğe ip bağlayan ellerin hünerliliğinde

İncelip kopacaksınız benim biçare kardeşlerim

Geçerek, kendi ayıplarınızın göz göre göre yapılış yollarından

Koşarak, inanmak istemediğiniz basitliğin geri dönülmez çıkmazından

Ve tadına bakarak, hızla yanağınızdan süzülen tuzlu damlaların

Sanmayın ki zaman mutlaka geçer

Sanmayın ki her şey unutulur ve üstüne başkaları düşer

Bir gün mutlaka sonuncusu olacak ve bir gün mutlaka yanılacaksınız

Her saniye eriyor ufak ufak hayata dair kabulleriniz

Önce ince bir nehir oluşturuyor bileklerinizden parmaklarınıza akan

Koltuğun dibinde ufak bir göle dönüşüveriyor siz daha onun gerçekliğini kavrayamadan

İsmi geçmiş olan bir kapı çalınıyor

Kalkamayacağınızı bile bile

Açılamayacağını bile bile çalınıyor

İstiyor ki geçmiş kapısını artık açamayacak olmanın kahrıyla yüzleşin

Bu savaşı kaybedin istiyor

Bir adam tam şu an evindeki sineklere bağırıyor

Kimse onu duymuyor, ne yazık

Asırlarca denizin ışıksız derinliklerinde uyuklayan bir kraliyet gemisi gibi

Bulunmayı bekleyen alçakgönüllü aşklar elden ayaktan kesiliyor

Nesnelliği kavramalısınız eşyalar imparatorluğunda yaşıyorsanız

Kardeşlerim, seven yerleriniz de uyuşur

Günü gelince her elma toprakla kavuşur

Gün diyorum kardeşlerim, ağırlığını kavrayın

Gün ne çok benziyor insan ömrüne

Biraz gücü olsa çocukların babalarını sırtlamaya

Biraz cesareti olsa çocukların annelerini okşamaya

Biraz daha hafifleyecek dünya diyorum

Gülüp geçeceksiniz mavi git gide karanlığa teslim olurken

Dalgalar büyürken siz üşüyeceksiniz

Ne acıdır ki hoşunuza gitmeyi başaracak doğallığın hain vahşiliği

Ona yapmacık bir romantizm yükleyeceksiniz

Mumlar eridiği yerde kalıyor kardeşlerim

Ve ışık bir kere söndüğünde göz köreliyor el mahkum

Düşünsenize

Kendinizden sonraya bile kalamayacaksınız

 

Düşünsenize

İki yaşamak arası boğazınıza yaşanmayacaklar düğümleniyor

Arada bir uğrar bedene ve git gide kanıksanır faniliğin farkındalığı

Hatta önemsiz birer kafa karışıklığına dönüşür zihninin oyunları

Önüne yeni bir eğlence atılıverir benzerlerin tarafından

Elinin tersiyle çabucak kovarsın içten içe biliyor olma dürtüsünü

Hep bir yenisi bulunur alacalı beleceli

Bu ışıklı akşam pazarında

Cebinde ne varsa dökecek değil misin nasılsa hoşa gitmek pahasına

Bu pek kıymetli ten mezadında

Sen de satılacaksın satın almanın bedeli olarak

Sular nasıl akar da kum taneleri savrulursa rüzgarda

Eller nasıl da titrerse bir başkasını tutmadıkça

İnsan da öyle olağan satılır yaşıyorum derken

Aynı öyle kavrulur vücudun, ağustos ortasında tosbağa misali

Bir yemek masasını süsleyen plastik çiçekler kadar

Naylon poşetler içinde günlük yevmiyenin yettikleri

Ücretli kölelikler kadar özgürlük

Çirkin denilen kadının gülüşü kadar estetik

Ve farkına varıp bir olabildiğin kadar yaşanılır dünya

Bir olabildiğin kadar tam

Eğer ki beceremezse insan türü tek bir akıldan konuşmayı

İtemezse şeytanı üstüne inşa ettiği piramidin tepesinden

Yalnız iki kişi değiştirebilir dünyanın yörüngesini

Rasyonalite ve diyalektik yırtamazsa insanın yazılmış kölelik kaderini

Ancak aşk katlanılır kılabilir çaresiz kalmış insanın yitip giden hayatını

Çünkü ya bütün insanlık olmalı günün konusu

Ya da hepsine bedel bir tanesi zamanı önemli kılmalı

Yaşamaksa maksat

Hakkını vermekse yani bir asrın elde kalanlarının

Ya bir isyan türküsü söylemeli

Ya da bir isyan türküsü yazmalı

Gülen yüze bakmak zaten başlı başına bir gaf

Çocuğun arkasından koşmamak mesela suçtur aslında

Elleri ceplerinde sarhoş ıslığı dar kaldırımlarda

Uzaktan neredeyse duyulmayacak ezan sesi

Hanelerden yükselen patırtı, belki kavga gürültüsü

Yoğun bir demdir artık soluk alıp vermek kendi sessizliğinde

Apartman önlerinde, üçüncü katlarda ve çatılarda

Bir dekorasyon ürünüdür insan boyalı binalarında

Alkol kokusunu duymazdan gelmeli ve

Zihninin bulanıklığını göz ardı ederek uzanabilmeli doğrunun kucağına

Aralayarak yırtık perdesini ufkunun

Şu rezil ölüm korkusunu ya da hoyrat yaşama arzusunu

Boş bir saksının dibinde söndürmeli

Günün en olmadık saatinde bitirmeli günü

Günü ters köşe etmeli onun otonomluğunu yıkarak

Yaptığın yanlışları bırak

Kahrolası insanlık ayak uyduramıyor sana

Yanlış bir insan olmaya zorluyor seni en doğal hakkın olan direncini kırarak

Bunu senin boşluklarına denk düşmeyerek yapıyor

Her gün daha sert vuruyor kafanın duvarlarına sözcükleri

İnsan ne kadar iyi yüzücü olursa olsun

Boğulduğu noktada varıyor çıkamayacağının farkına

Sen ve senin gibi olan o bütün sana hiç benzemeyen aynılar

Ne kadar kutsanırsa kutsansın adınız

Arkanızda yalnız yıkıntılar kalacak

Daha da kötüsü o yıkıntılar sizsiz var olacak

Ve siz sadece buna yanacaksınız hiç karşılaşmadığınız bir tutkuyla

Tutkunun karnından doğurtmalı gerçeği

Gerçeğin koynundan kaçırmalı doğruyu

Doğru kaypak bir sözcüktür baş kaldırmamış kimselerde

Uygarlık kadar eski bu özgürlükçü kıyım

Aşk öpülmemiş omuzlarda yüktür

Seni bütün bu beş para etmez hurdalar yığınında kıymetli kılan

Bu çapul yürek, bu baskın sevda



Yorumlar